Kitabın orijinal adı “Gündelik Şeylerin Tasarımı” aslında ama kitapta asıl bahsedilen, gündelik hayatımızda kötü tasarlanıp bizi davranış bozukluğuna sevkeden şeylerin tasarımındaki arka plan ve bunun insan merkezli tasarımla nasıl düzeltileceği.
Kitapla ilgili fazla bir beklentim yoktu aslında; fakat beni derinden etkilediğini söylemeliyim. Nedeni, işimin bir parçası olarak değişik ürünlerin tasarımında yer almam. Bir mühendis olarak; müşteri, kullanıcı için neleri hatalı düşündüğümü öğrendim. Ürünleri tasarlarken kullandığım fakat terminolojisini bilmediğim imleyen ve sağlarlık gibi kavramları kafamda şekillendirdim. Yazar özellikle insan hatasının, insan olmanın gerektirdiği bir davranış olduğunu ve eğer ürünler kullanılırken bir hata yapılıyorsa bunun kullanandan daha fazla ürün tasarımından kaynaklandığını belirtiyor. Yani ürün tasarlarken müşterinin mottosu:
Tasarımcılar bunu anlayıp ona göre tasarım yapmalı. Kısıtlamaları, doğru kullanımı sağlamak için kullanmalı. Mutlaka geri bildirim yapmalı.
Kitap öncelikle etkileşimin temel ilkelerini doğru şekilde yerleştirmekle işe başlıyor. Daha sonra sırasıyla:
- Gündelik Şeylerin Psikopatolojisi
- Gündelik Eylemlerin Psikolojisi
- Kafadaki ve Dünyadaki Bilgi
- Ne Yapacağını Bilmek: Kısıtlamalar, Keşfedilirlik ve Geribildirim
- İnsan Hatası Mı? Hayır, Kötü Tasarım
- Tasarım Düşünmek
- Rekabetçi İş Dünyasında Tasarım
başlıklarını işliyor.
Sadece tasarımın nasıl yapılması gerektiğiyle ilgili bilgiler vermiyor aynı zamanda kişisel tecrübeleri üzerinden etkili örnekler vererek kavramları somutlaştırıyor.
Ayrıca iyi şeylerin sırrını vermekten de geri durmuyor. Yazara göre başarı “İnsan merkezli tasarım ilkelerini kullanarak olumlu, yaşamları geliştiren, zevkli, memnun edici ürünler üretmektir”. “Hedef güzel bir ürün hazırlamaktır; başarılı, müşterilerin beğeneceği bir ürün…”.
Ürünleri tasarlarken dikkat edilmesi gereken durumlara da değiniyor yazar. Bunlardan biri de insanın iç organsal düzeyini hesaba katmak. Bu genellikle atlanan bir durum. Özellikle benim atladığım bir durum. Burada yalnızca daha iyi göründükleri için daha iyi sattığına inanılan ürünleri eleştiren mühendislere bir eleştiri var aslında. Benim için özellikle Apple telefonlar bu şekildeydi. Yani özellikleri ve güçleri Android telefonlara göre kötü ama çok satıyor. Sadece daha iyi göründüğü için böyle oluyor diye düşünüyordum. Hiçbir zaman da tercihimi bu yüzden o yönde kullanmadım. Fakat Apple arka planda iç organsal tepkiler için özel olarak çalışmış o nedenle daha çok satmış. Bu durum arabalar için de böyle. Kapı sesinin tok olmasına çalışan otomobil üreticileri bunun farkında. İç organsal tepkilerin önemini kavramama rağmen bu, ürün tercihimi değiştirmeyecek, sadece tasarımlarımı yaparken bunu dikkate alınacak bir madde olarak göreceğim.
Başarısızlık konusunu güzel değerlendiriyor yazar. Yerine, öneri olarak “öğrenme deneyimi” tabirini kullanmamızı salık veriyor. Başarılı işlerden öğreneceğimiz şeyler, başarısız olduğumuz işlerden öğreneceğimizden daha azdır. Bu nedenle TED konuşmalarının aksine “F*ck Up Night” konsepti daha öğreticidir.
Örneğin, başarısızlıklarıyla barışık tasarım şirketlerinden IDEO firması bunu ilke edinmiş ve “Sık sık başarısız olun, hızlı başarısız olun” diyorlar ve ironik olarak başarılılar.
Bugünlerde herkes işinin bir parçası olarak tasarım yapıyor. Bu nedenle sadece teknik tasarımcılar için değil diğer insanları ilgilendiren öneriler de sunmuş:
- Ürünlerinizi doğru kullanmadıklarında insanları suçlamayın.
- İnsanların yaşadıkları zorlukları ürünün geliştirilmesi gereken yerlerin imleyenleri olarak görün.
- Elektronik ve bilgisayar sistemlerinden hata iletilerini çıkarın. Yerine, yardım ve yönlendirmeler sağlayın.
- Sorunların yönlendirmelerle giderilmesini sağlayın. İlerlemeyi engellemeyin, akıcı ve sürekli olmasını sağlayın. Hiçbir zaman baştan başlamak zorunda kalmasınlar.
- Kendiniz ve etkileşimde olduğunuz insanlar için pozitif düşünün.
Yazar, kullanıcıların tasarımcılardan kaynaklanan hatalardan dolayı, kendini suçlama sorununa önemli bir bakış açısı kazandırmış. Kullanıcılara hatadan dolayı kendini suçlama tasarımcıyı suçla diyor. Mühendisler cihaz veya ürünle ilgili talimatları verdikten sonra kullanıcılara yapmaları gereken şeyleri söyledikleri için rahattırlar. Kullanıcılar ise ne yapılması gerektiğini bildikleri halde hata yaparlar ve faturayı kendilerine keserler. Operatör ve teknisyenler için de durum aynıdır. Sistemi kullanırken hata yapabilirler. Önemli kazalar olduğunda herkes suçu insan hatasına bağlar ve sorumlular cezalandırılır. Yasalar hazırdır, müdürler rahattır, operatörler hata yapmışlardır. Cezalandırılmaları gerekir. Yazar buna doğrudan karşı çıkıyor. İnsan hatası kötü tasarımın sonucudur ve bunlara sistem hatası denmesi gerekiyor diyor. Ben de bu noktada katılıyorum. Aklıma yakın zamanda gerçekleşen tren kazası geldi.
Benzer şekilde makasçı, operatör vs. kim varsa hatalı olarak kabul edildi. Otomasyon sistemi tarafından yapılması gereken makas değiştirme işi, orada o işi yapan makasçıdan bağımsız, hata yapabilen insana verildiği için suçlu makasçı olamaz. Burada “neden sistem tek bir kişinin tek bir ediminin yıkıma yol açacağı biçimde tasarlanmıştır?”. “Güçlü yanımız esneklik ve yaratıcılığımızda, ilk kez karşılaştığımız sorunlara çözüm bulabilmemizdedir. Yaratıcıyız, düş gücümüz yüksek; mekanik ve kesin değiliz. Makineler doğruluk ve kesinlik gerektirir; insanlar gerektirmez. Ayrıca kesin ve tam doğru girdi sağlamakta özellikle kötüyüz. Öyleyse neden hep böyle olmamız istenir? Neden makinelerin gereksinimlerini insanlarınkinden üstün tutarız?” sorularını yazarla birlikte sormak gerekiyor.
“İnsan Hatası mı? Hayır Kötü Tasarım” bölümü hatalarla ilgili daha ayrıntılı bilgiler veriyor. Suçla ve cezalandır sistemi makasçı örneğinde olduğu gibi insanları iyi hissettirebilir ama sorunları çözmez. Aynı hata başka makasçıyla, başka makinistle ve başka operatörle tekrarlanır durur. O nedenle yazar hataların köküne inmeyi tasarımı güzelleştirmeyi tavsiye ediyor. “Sistem hata yapmamıza izin veriyorsa kötü tasarlanmıştır. Sistem hata yapmamızı tetikliyorsa çok kötü tasarlanmıştır.”
Kitapta sevmediğim yerler de yok değil. Bazı sayfalarda sürekli aynı şeyleri okuyormuşum gibi hissettim. Bunun dışında çok başarılı bir yapıt olmuş.