Truva veya İlyada

İlyada destanı Homeros tarafından oluşturulduğu düşünülen bir sözlü yapıt. Yazıya çok sonraları geçmiş diğer tüm destanlarda olduğu gibi. Belli bir çağa kadar çok sevilen bir eser olmuş. Şenlikler ve festivallerde insanları eğlendirmek için okunurmuş. İlyada çok uzun bir eser. Onu yazılı hale getiren insanların bir şeyler kattığını düşünsek bile uzun. Bu nedenle aklımda soru işaretleri oluştu. Bu metni akılda tutmak imkansıza yakın. Festivallerde muhtemelen parça parça okunuyordu. Akılda tutmak, aruz ölçüsü gibi bir ölçü konulunca kolaylaşmış bence. Yani orijinali ölçülü ve biraz da uyaklı şekilde yazılmış. Ben de pratik anlamda bunun nasıl olabileceğini hayal etmeye çalıştım.

Dünya tarihi için önemsiz ama o bölge insanları için önemli olan bir savaş yapılıyor. Savaşı kaybeden taraftan birileri, kazanan tarafı sinirlendirmeden bu savaşı hikayeleştiriyor veya belki bir ağıt yakıyor. Sonra da daha becerikli biri ölçülü bir destan haline getiriyor. Gezici ozanlar belde belde gezip anlatıcılık yaparak bu destanı okuyorlar. Genelde gezdikleri bölgeler savaşın geçtiği bölgeler. İlyada içerisinde geçen isimler bu nedenle o yörede yaşayanları daha da içine çekiyordur muhtemelen. Çünkü kahramanlığıyla anılmayan bir sülale yok destanda. Herkes kahramanca savaşıp ölüyor. Sadece ölürken af dileyen insanlar var ama bunların da aynı aileden kahramanca ölen veya savaşan akrabaları var. Savaştan üç dört nesil sonrası için -özellikle Akhalardan ise- dinlemesi zevkli bir destandır kesinlikle aile/soy bağı nedeniyle. Dinleyecek Troyalı kaldıysa onlar için de gizli zevkler var. Birincisi, baş kahraman Aşil gibi gözükse de öyle değil. Aşil başta yağmalara katılıyor. Son bölüme yani Hektor’u öldürdüğü kısma kadar sadece çadırında oturuyor. İkincisi, bir kuşatma savaşı olması gereken bu savaşı, Truvalılar, Akhaların onda biri olmalarına rağmen ovada dışarıda yapıyorlar ve Akhaların gemilerini yakmaya kadar ilerliyorlar. Üçüncüsü, Hektor büyük kahramanlıklar gösteriyor ve aslında ölene kadar kendisi ve ordusu çok yıpranmış bir duruma geliyor. Aşil, savaş yorgunu bir Hektor’u yeniyor. Bu destanı sadece vurguları değiştirerek Truva lehine bir destan yapabilirsiniz. Burada söyleme yöntemi çok önemli. Biraz araştırma yapınca -tecvidli- olarak nasıl okunduğuna dair bir kayıt buldum. Bence, gerçekte, bu kayıttaki gibi düz değil ritim değişmese bile sesin yükselip alçaldığı bir versiyonu kullanılıyordur.

İlyada Batılıları çok etkilediği için her doğulu tarafından okunması gerekiyor. Hem batı tarafından yenilmiş bir doğulu tarafından oluşturulduğu için hem de batıyı daha iyi anlamak için. Batı burada Akhalar’dan taraf. Kendilerini Yunanlılarla özdeşleştiriyorlar. İlk dünya savaşına kadar Anadolu uzun yıllar, Türklerin olduğu için yeni Troyalılar Türkler oldular onların gözünde. Hala bu düşünceyi sürdürüyorlar mı bilmiyorum. İlk dünya savaşında Mondros Mütarekelerinin yapıldığı zırhlının adının Agamemnon olduğu söylemek bu konuyu aydınlatmak bakımından yeterli olacaktır.

Agamemnon Zırhlısı

Anadolu’yu savunan insanların çoğunun Truvalılar yerine konulduklarından haberi yok. (Komutanlar farkında ama onların farkındalığı da rivayetler üzerinden ispatlanıyor). Olsaydı da ne değişirdi bilmiyorum. Truvalı olmadıklarını zaten Kurtuluş Savaşında ve Çanakkale’de kanıtladı Türkler. Bana göre Batı kendini iki tarafa da yakın görüyor ama kazanmak istediği zaman Akhalar olmak istiyor. Çünkü Roma’yı kuran Etrüskler’in kökenini de Truva’dan kaçanlara bağlıyorlar. Duygu gerektiği zaman gayet Truvalı olabiliyorlar. Gelecekten umudu olmayanlar geçmişi konuşup durur. Geleceğin kendi olan Batı’nın bu Yunan ve Roma fetişi beni şaşırtmayı hep başarıyor.

İlyada ile ilgili bir çok film çekilmiş. Bunlardan en çok izleneni Truva isimli film. Kitaptan sadece ilham almışlar. Olay örgüsü ve yaşananlar farklı. En basitinden Atreusoğlu Menelaos Hektor tarafından öldürülmüyor. Agamemnon’un güç için mücadele ettiğine dair bir sözü gözüme çarpmadı. Briseis, Troya’ya Priamos’la dönmüyor. Filmde o zamanın Tanrılarına saygısızlık yapan Aşil ve Hektor destanda öyle değiller. Tanrılarına boyun eğiyorlar. Helen Paris’le kaçmış ama Menelaos’u görünce ondan da hoşlanıyor. Yani destanda kafası karışık, ergenlere has özellikler gösteriyor. Hektor kimseye kaleden kaçış yolunu göstermiyor. Hektor, Aşil’in arkadaşını yanlışlıkla öldürmüyor. Bile bile öldürüyor. Hatta üstünden Aşil’in kıyafetlerini, silahlarını alıp kendi giyiyor. Aşil’in ölümüne dair sadece Tanrıların konuşmaları var. Olayın tam olarak nasıl olduğuna dair malumat yine bu kitapta değil. İlyada destanı Hektor’un ölüler diyarına uğurlanmasıyla bitiyor. Truva atı bahsi bu kitapta yok. Günün sonunda, filmi izleyip destan hakkında yorum yapmak zor ama destandaki farklılıklarla takip etmesi eğlenceli oluyor.

Bir de aklımda kalan ilginç kültürel desenler var. Savaşan iki taraf da politeist. Her iki taraf da farklı tanrıları kendilerine totem yapmışlar. Neredeyse her başarının ve her başarısızlığın onlardan geldiğine inanılıyor. Sunaklara kurban kestim ve tanrıları hoşnut ettim o zaman ikili karşılaşmada veya toplu savaşta başarılı olmalıyım gibi sebep sonuç ilişkileri var. Mücadeleye girmeden önce tanrılardan hangisi o mücadelede etkin olacaksa ona adak adayarak başlamak önemli oluyor. Her iki taraf da adak adıyor ama adağı daha çok beğenilen mücadeleyi kazanıyor. İçkiye başlamadan yere dökerek tanrılara adak adıyorlar (muhtemelen Dionysos’a). Yeme-içme’ye başlamadan “Bismillah” çekmek gibi bir şey. Ölüleri yakma isteğiyle ilgili olaylar saplantılı şekilde işleniyor. Cenazenin yakılmaması, gözüne para konulmaması çok kötü karşılanıyor. Buna özel ilgi gösteriliyor hatta İlyada derebeyi Priamos savaşın ortasında Aşil’e yalvarıp(tabi değerli kurtarmalıkların da etkisi vardır) Hektor’un ölüsünü alıyor ve gözüne para koyup yakmak için on gün de süre kazanıyor. Parayla yakılmanın nedeni ilginç. Ölümden sonra nehri geçmek için bu paralar kullanılıyormuş. Hades ölüler diyarını yaptırırken yap-işlet-devret modeli kullanmış, ihale açmış ve ihaleyi sonsuz yıllığına geçme garantili olarak Kharoon kazanmış. Bu nedenle mevtanın gözüne konulan o para ölüler diyarına geçişte kullanılıyor.

İlyada’da adı geçen kişiler, memleketleri ve o zamanki harita

Son olarak; Likya, Karya, Iyonya ve Troya gibi dikkate değer sayıda yer ülkemizde bulunuyor. Bizim için büyük zenginlik. Destandaki yerler ve coğrafi unsurlar çeşitli özellikleriyle belirtiliyor (suyu bol, başı dumanlı, karlı, bol ağaçlı). Bunların hala destanda yazdığı şekliyle kalıp kalmadığını araştırmak benim için eğlenceliydi. Kazdağı hala ağaçlı, Küçük menderes akıyor ama eskisi gibi temiz değil. Hatta çoğu nehrimizle ilgili “x nehri zehir akıyor/saçıyor” şeklindeki haberlere burası da konu olmuş.

Bir çok Olimpos dağı var. Yunanistan’daki Olimpos dağı karlı ve 2400 m’den yüksek. Yani o dönemden biri olarak inkarcı olup Tanrıların yaşadığı dağa çıkmak isterseniz irtifa hastalığına yakalanabilirdiniz. İrtifa hastalığı akli melekelerle de oynadığı için dağı kutsal kabul etmek son derece normal olurdu. Dönebilirseniz sizin imanınız tazelenirdi, dönemezseniz kalanların imanı (bu arada Museviler tarafından kutsal kabul edilen Sina Dağı 2285 m, yeri gerçekten orasıysa kutsallık için biraz daha fazlası gerekebilir, Hira için bu tarz bir kutsallıktan bahsetmek mümkün değil ama orası için zaten öyle bir iddia yok). Türkiye’deki Olimpos da tanrısal olmaktan uzak değil çünkü o da 2400 m’ye yakın ve tepesi karlı. Ek olarak ateş de yanıyor. Zeus yerinde olsam Türkiye’dekini tercih ederdim. İda dağı da kaz dağı olarak ifade edilse de asıl tanrısal olanın Girit’teki olması gerekir çünkü 2400 m’den yüksek olan o. Ağaç toplamaya gidilen ida dağı ise kesin bizdeki Kaz dağı.