Ernst Hirsch’in Sergüzeşt-i Hayatı

Ernst E. Hirsch

Ernst Hirsch, Almanya’dan Türkiye’ye batılı tarzda eğitim sistemini oturtmak için çağrılmış bir üniversite hocası. “Anılarım” kitabında kendi hayat hikayesi eşliğinde Kayzer Dönemini, Wiemar Cumhuriyetini, saymasa da 3. Reich dönemini ve Atatürk Türkiye’sini anlatıyor. Türkiye ile o kadar bütünleşmiş ki oğluna Enver adını vermiş. Enver paşa Alman dostluğuyla bilinen bir insandı malum olduğu üzere. Burada kitabın bir özeti sunulmayacaktır. Sadece ilgimi çeken ve hoşuma giden kısımlarını not olarak düşeceğim.

Hirsch’e babasının salık verdiği öğütlerden biri konformizm üzerinedir. Babası “Eğer başkalarıyla iyi geçinmek istiyorsan alışıla geleni yapmak zorundasın. Bu konformizmi hor görmemeli. Asgari düzeyde bir konformizm olmasa hiçbir toplum yaşayamaz. Kurulu düzene baş kaldıran devrimci bir protesto biçimi olarak konformizm düşmanlığı, ergenlik bunalımından başka bir şey değildir.” demiştir.

Hirsch bir yerde Ezop masallarından kurt ve kuzu masalını Kant’ın “Politika, önceden ahlaka saygılarını sunmadan bir adım atamaz.” cümlesiyle bağdaştırmış. Bu aynı zamanda NSAP için de uygun bir hikaye.

Binlerce yıldan beri birikmiş ve bize intikal etmiş deneyim hazinesine sahip olmaya kalkışmayan kimse Çiçero’nun sözlerine hak vermek zorundadır: Doğumundan önce neler olduğunu bilmemek, daima çocuk kalmak demektir.

Çok yönlülüğü ve çeşitliliği içinde dünyayı öğrenmiş ve kavramış olmaksızın onu değiştirmek isteyen sadece hiçbir şey bilmediğini bile bilmediğini kanıtlamış olur. Biz hiçbir zaman okul için değil, fakat toplumda oynamayı arzu ettiğimiz veya hasbelkader oynayacağımız roller için öğreniriz.

Heveskarlar, yapamayan kişiler değildir, yapmamaları gerekirken yapan kişilerdir.

Wiemar Cumhuriyetinde ortaya çıkan “çalışan kazanır” mottosu üçüncü Reich döneminde partiye kaydolan kazanır şekline dönüşmüş. Çıkarılan temizlik yasası ile alman olmayan kişiler memuriyetten uzaklaştırılmış ve yerlerine partiye destek veren insanlar ödül olarak getirilmişler.

1 Nisan 1933’teki “Yahudi Boykotu Günü”, asıl “Alman Utanç Günü”dür. Asıl bugün Alman halkının Hitler’in partisinin keyfiliğine karşı koymadaki zaafını ortaya çıkarmış ve nazilerin daha da keyfi önlemler geliştirme cürretini artırmıştır.

Hirsch’e göre Almanya’da Yahudi düşmanlığı ve ırkçılık Hitler’le birlikte ortaya çıkmamış. Bilakis Hitler uygun zemini hazırda bulmuş ve bu kadar cüretkar davranabilmiştir.

Türkiye’ye davet edilen yabancı hocalara teklif edilen ücret 550-750 lira arasında değişmekteymiş. 1933 yılında 1 ons altın ortalama 26.33 dolar. 750 lira o zaman 128.2 dolar değerindeymiş. Yani 4.86 ons altın alınabiliyor. Bu da altın üzerinden hesaplanırsa yaklaşık 42,175 lira maaş alıyorlar demektir (Aralık 2019 için). Ayrıca seyahat ve taşınma giderleri de Türkiye tarafından karşılanmıştır.

Edirne-İstanbul arası yaklaşık 240 km olduğu halde raylar 320 km olarak döşenmiş. Belçikalı Baron Hirsch denen bir adam(1869), doğu demiryolu imtiyazını eline geçirmiş ve km başına da garanti sağlamış, böylece raylar, nesnel olarak haklı gösterilemeyecek kadar uzun döşenmiş ve Osmanlı maliyesine ağır yük oluşturmuştur. O dönemde Abdulaziz padişahtı.(Türkler Ernst Hirsch’e bu insanla bir akrabalığı olup olmadığını soruyorlarmış.)

Hirsch, İstanbul’da Emin Efendi lokantasında yemek yiyormuş. Acaba orası duruyor mu diye araştırdım. Maalesef yıkılmış.

Emin Efendi lokantası.

Hirsch’ten şimdinin hocalarını da yetiştiren asistan kitle hakkında, kendi anlattıklarından farklı bilgiler ediniyoruz. Hirsch bir kütüphane kurmak istiyor ve kütüphanenin tasnifinin yapılması gerekiyor. Bunu da isim sırasıyla değil de konuya göre ayırarak yapmak istiyor. Kitaplığı düzenlemek için Rektör’den izin istiyor. Memnuniyetle kabul ediyorlar fakat iş asistanların yardımcı olmasına geldiğinde tatil sırasında da görev yapmakla yükümlü oldukları halde sabahtan akşama kadar boş oturan asistanlar bu işten memnun kalmamışlar. Türkiye’nin geleceğini inşa etmek için yabancı bir hoca destek istiyor ve istediği desteği doğru düzgün bulamıyor.

Hirsch, moda koyunun en ucunda, tam Fenerbahçe fenerinin yanında bir eve taşınmış. Bugün fenerin bulunduğu yere Justinyen, Teodora için saray yaptırmış, kitabın yazıldığı tarihten yaklaşık 1000 yıl kadar önce Kanuni, saray halkının dinlenmesi ve eğlenmesi için bir bina yaptırmış. Durumunu merak ettim. Şimdi fener aşağıdaki fotoğraftaki gibidir. Bahsedilen o yapılar görünmüyor.


Fenerbahçe feneri.

Hoca, Yalova kaplıcalarına sağlık bulmak için gitmiş. Orada Atatürk’ün de masajını yapan Nubyalı(yukarı mısır) bir hanıma masaj yaptırmış.

Tekel’in Ege üzümlerinden yaptığı ağır bir şarap varmış. Lozan antlaşması gereğince(Lozan antlaşmasını okudum, hangi maddesine dayanarak bunu söylemişler merak ettim. Konu hakkında herhangi bir madde yok. Türklerin Lozan algısı Hirsch’i de zehirlemiş sanırım.) Türkler buna “Cognac” yani konyak diyemiyordu fakat kanyak diyorlardı. Fransız tarafı protesto ettiğinde ise kan ve yakıcı kelimelerinin birleşiminden oluşan kanyakıcının kısaltılmış hali diyerek farklı marka olduğunu söylüyorlarmış.

Hirsch’e göre Kemal Paşa’nın hedefi, Türk toplumunu Batı Avrupa’nın muassır medeniyetler seviyesine yükseltmek ve Türk devletini İslam dininin zincirlerinden ve bağlarından kurtarmak imiş. İlk kısmı bize eğitim hayatımızda resmi olarak öğretilen tarih fakat ikinci kısım muhtemelen sansürlendi. Çünkü Hirsch o dönemi doğrudan gören biri.

Hirsch hoca hafta sonu tatilinin cuma’dan pazar’a alınması zamanına da tanık olmuş(1935). Cuma saatinde çalışma konusunda hocaların engellenmediğini yazmış fakat aynı yerde “veya makam odasının bir köşesine seccadesini serme ve dini görevini yerine getirme konusunda engellenmiyordu.” demiş. Bunu söylerken cuma namazından mı bahsediyor açık değil. Eğer cuma namazından bahsediyorsa yanlış, bahsetmiyorsa yersiz bir değinme olmuş maalesef.

Sayfa 300’de o gün iddia edilen tarih araştırmalarının amacının değil de sonuçlarının yanlış olduğunu söylüyor. İslam geleneği bağları yerine milli gururu koymak için uğraş verildiğini belirtiyor.

Tütünle ilişkisini kesmesi de ilginç bir hikaye. Öğrencileri odasına gelip tütün mamüllerini bırakmasını istemişler, yoksa bizi bırakıp gideceksiniz buralardan demişler. O da “Bunların hepsinden vazgeçebilirim ama sizden vazgeçemem.” diyerek tütünü bırakmış.

Çalışmalarını beğendiğimiz için bir yazar ile şahsen tanışmak istemek, kaz ciğeri ezmesinden hoşlandığınız için bir kazla tanışmak istemek kadar aptalcadır.

Türkiye’de üniversitelerin açılma sebebi devletin kariyer memur ihtiyacını karşılamakmış. Bu düşünce zamanımıza da miras kalmış.

Ernst Hirsch, Türkçe’yi ders anlatacak kadar öğrenmiş.

Darül Fünun’ün İstanbul Üniversitesi’ne dönüşmesine destek olmuş; Ankara Üniversitesinin hukuk fakültesinin temellerini atmış, kütüphane düzenlemiş; devlet erkanına danışmanlık yapmış ve Türk Ticari Hukuk’undaki kanunları hazırlamış bir insan olarak Hirsch ülkemize büyük katkılar vermiştir. Tarihe tanıklık etmiş ve tanıklığını kitabında toplamıştır. Bu kitabı özellikle bu nedenle herkese tavsiye ederim.